Eskişehir Gezisi: Kalbimizin Bir Parçasını Bıraktık
Eskişehir Gezisi: Kalbimizin Bir Parçasını Bıraktık
26 Nisan 2025 sabahı, içimiz kıpır kıpır, gözlerimizde özlem dolu bir parıltıyla Eskişehir yolcusuyduk. Oğlumla birlikte, kalbimin Eskişehir köşesi kızımıza kavuşacak olmanın heyecanı bambaşkaydı. Uzun zamandır içimizde biriken bu hasreti dindirmek için sabırsızlanıyorduk...
Yola çıkmadan önce, Eskişehir'in ruhunu daha derinden hissetmek için titiz bir araştırmaya giriştik: Nereler görülmeli, hangi tatlar mutlaka deneyimlenmeli? Ancak gezimizin tur programı belli olduğu için, en azından yemek konusunda özgür davranmaya kararlıydık.
Gece Çerkezköy'den bindiğimiz otobüs, uyku anlamında biraz zorlu bir yolculuğa sahne oldu. Sabahın erken saatlerinde Eskişehir'e vardık ve soluğu Porsuk Çayı kıyısında aldık. Günümüzü tazeleyen sıcacık bir kahvaltı ile başladık.
Gezilerde en çok serbest zamanları sevmişimdir. Kalabalığın koşturmacasından, 'en güzel yerde ben olayım' telaşından uzakta, şehrin ritmine kendini bırakmak gibisi yok. O sabah da öyle oldu; Porsuk kıyısında özgürce yürüdük.
Ne yazık ki Porsuk, dört yılda bir yapılan temizlik çalışmasına denk geldiğimiz için gondol sefası yapamadık. "İnşallah bir dahaki sefere," diyerek teselli ettik kendimizi. Kahvaltı sonrası, Eskişehir'in ünlü Karakedi Bozacısı'na uğradık. Ancak sabah saatlerinde boza içmek pek cazip gelmedi; o keyfi de başka bir zamana bıraktık.
Sonrasında Türkiye'nin gurur kaynaklarından biri olan Devrim Arabaları’nı görmek için yola çıktık. Ayrı bir yazı konusu olacak kadar derin duygular uyandıran bir ziyaret oldu.
Eskişehir'in her köşesinde Yılmaz Büyükerşen'in dokunuşlarını görmek mümkün. Şehrin dört bir yanına serpiştirilmiş heykeller, adeta sokaklara hayat katıyor. Her biri, şehre kendine özgü bir ruh kazandırmış.
Sıradaki durağımız Sazova Bilim, Kültür ve Sanat Parkı idi. Masal diyarını andıran bu parkta gezmek için ne yazık ki sadece iki saatimiz vardı. Bu kısa sürede Hayvanat Bahçesi, Masal Şatosu ve Nuh'un Gemisi'ni ziyaret ettik. Tren turuna katılmak ve Bilim-Sanat Merkezi'ni görmek isteğimiz ise bir dahaki gezimize kaldı.
Parktan sonra, otobüsle Odunpazarı'na geçtik. Eskişehir’in en sıcak, en nostaljik köşelerinden biri... Tarihi Odunpazarı evleri arasında dolaşırken geçmişin izleriyle sarhoş olduk. Atlıhan, Kurşunlu Camii ve Külliyesi, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi gibi birçok özel durağa uğradık.
Öğle yemeği için Ahmet Usta’nın Atlıhan manzaralı balkonunda, meşhur Balaban Kebabını tatma şerefine eriştik. Ardından, bir yorgunluk kahvesi molası verdik. Kumda kahve satan küçük bir dükkânda, satıcıdan tavsiye alarak kavunlu ve çilekli kahvelerimizi denedik. Lezzeti, hem damağımızı hem de ruhumuzu dinlendirdi.
Sonrasında Balmumu Heykeller Müzesi'ne uğradık. Tanıdık yüzlerin arasında zamanda bir yolculuğa çıktık. Ancak kalabalıktan dolayı fotoğraf çekme şansı bulamadık.
Günün sonunda, Kentpark'a vardık. Eskişehirlilerin "kendi plajı" diye andığı bu alanda havuzlar yazı bekliyordu. Havuzlar boş olsa da, böyle bir alanın şehre kazandırılmış olması çok hoş bir ayrıntıydı.
Vedalar her zaman zor olur... Ancak bu kez biraz daha ağır geldi. Kalbimizin bir parçasını, Eskişehir'de, kızımızla birlikte bırakmanın hüznüyle ayrıldık. O, okul hayatına devam edecek; biz de onun başarılarını uzaktan, yürek dolusu sevgiyle takip edeceğiz.
Bu yazı, yaşadığımız güzel anıların kısa bir özeti. Her anının detaylarını, yakında ayrı yazılarla sizlerle paylaşacağım. Takipte kalın!
Şimdilik hoşçakalın, güzel şehir Eskişehir’in büyüsü hep üzerinizde olsun...
çok güzel bir yazı olmuş elinize sağlık🫶🏻
YanıtlaSil